Alacalılığın etkileri, doğada, otçul
hayvanların verdiği zararla benzerdir. Yabani Caladiums
üzerine yakın zamanda yapılan bir araştırmaya göre alacalılığın daha çok
görüldüğü bitkilerin yapraklarına yumurtalarını yerleştirmek isteyen daha az
kelebek çıkıyor çünkü bu alaca renkleri gören kelebekler yaprağın üstünde zaten
başka tırtıllar olduğunu ve bunların, yaprağın beyaz kısımlarını yemiş
olduklarını sanıyorlar.
Doğal olarak Alacalı bir bitki daha
az enerji üretebilir çünkü onda daha az klorofil vardır. Yani bu, otçul olma
şansıyla ototrofi (özbeslenim) oranı arasında bir evrimsel takastır.
Ancak ticari alacalı bitkilerin,
doğal alacalılık görülmeyen bitki türlerinde nasıl oluşturulabileceğini konusunda cevap oldukça farklı. Günümüzde bunların çoğu, doku kültürü eksplantları
(eksplant: yapay ortamda yaşatılan doku) kullanılarak özel radyoaktif odalarda
üretiliyor. Radyasyon; bitki yaprağının yeşil görünmesini sağlayan krolofilin
üretilmesinden sorumlu genlerin çoğunu ya da bir kısmını öldürerek bitkinin
DNA’sını mutasyona uğratıyor. Bu somatik (vücutsal) bir
mutasyon, generatif (üretken) değil. Yani cinsel yolla elde edilen ürünler
doğru şekilde çoğalmazlar, bu da demek oluyor ki Alacalılık vücut dokusunda
ancak üretici (tohum/polen üreten) dokularda değil. Bu gibi bitkiler yalnızca
bitkisel yollardan üretilebilir. Tabii ki bu her zaman için geçerli değil.
Tohumlar da radyasyona maruz kalmış olabilir ve aynı yöntemle dışarıda da
üretilebilirler. Tabii bitkilerin mutasyona uğramasını sağlayacak başka
yöntemler de vardır ki bunların en ünlüsü mutajen (mutasyona yol açan madde)
kullanımıdır. Mutajen, DNA’yı değiştiren kimyasal bir maddedir. Ancak günümüzde Alacalı bitkilerin çoğu nükleer radyasyon kullanılarak,
yani yukarıdaki yöntem uygulanarak üretiliyor çünkü kimyasal
maddelerin verdiği sonuçlar daha az kesinlik taşıyor ve bunların propagul
(bitkilerin üremesini sağlayan yapı) üzerine güvenli bir şekilde uygulanabilmesi
çok daha zor.
Bitkileri bu şekilde mutasyona
uğratmak için düzenlenmiş tesisleri olan sadece birkaç laboratuvar var; Avustralya
Sidney’de, Florida Gainsville’de, Hollanda Wageningen’da, Belçika Ghent’te, ve
Japonya Tokyo’da... Kültür bitkisi üreticileri veya yatırımcıları, alacalı
klonlar üretilmesi için propagullarını bu laboratuvarlara gönderiyorlar.
Böyle bir nükleer teknoloji
başlamadan önce (1930’larda), alacalı bitkiler rastgele mutasyona uğramış
fideler veya sportlar olarak elde ediliyordu. Türe bağlı olarak, alacalılık
durumu klorofil metabilzmasındaki genetik sistemin bir işlev bozukluğu olarak yaklaşık
100.000’de 1 fidede ortaya çıkabilir. Çalılar veya ağaçlar gibi bitkilerde
bazen somatik mutasyona uğramış alacalı yapraklar görülebilir. Bunlar, aşılama
yoluyla ortadan kaldırılabilir ve çoğaltılabilir. Doğal ortamda bu klonlar
genellikle normal bitkilerle yarışmaktan dolayı çabuk ölürler, tabii insanlar
onlara bakmaz ve onları çoğaltmazsa. Mutasyona uğramış fideler genellikle
üretici mutantlardır; alacalılık özelliklerini bir sonraki nesle aktarırlar.
Mutant sportlar ise genellikle somatiktir ve yalnızca keserek
çoğaltılabilirler. Tabii ki bir üretici için üretici mutantlar diğerleri
arasında en ilgincidir.